DENİZLE BÜTÜNLEŞMİŞ BİR HAYAT: PATATUKA
Büyükada Kumsal’da balıkçılık yapan Patatuka’yı tanımayan çok azdır. Teknesinin ismiyle anılan “Patatuka” lakaplı Yani Prodromos Boyacoplu Büyükada doğumlu. Gökçeadalı baba ve Büyükadalı annenin tek çocuğu olarak 1954 senesinde Karakuş Sokak 3 numaralı evde doğdu ve halen orada yaşıyor. Resmi ikametgahı her ne kadar bu adres olsa da asıl mekanı deniz. Denizde büyüdü, denizden ekmeğini kazandı, denizde geniş bir çevre kazandı. Patatuka isimli teknesiyle anılan Rum Balıkçı Yani Prodromos Boyacoplu, denizden geriye kalan zamanını Büyükada Liman’daki Kooperatifte, kendisi gibi balıkçılık yapan Adalılarla geçiriyor. Biz de Adalılar tarafından çokça sevilen Patatuka ile bu mekanda sohbet ettik.
“Patatuka”nın ne olduğunu sorarak başlıyoruz söyleşiye. “Patatuka balıkçıların giydiği keçe yeleğe verilen isimdir. Dedemin balıkçılık dışındaki işiydi keçecilik. Kayığım da, ismi de dede yadigârı. Adalılar bana bu isimle hitap ediyorlar. Ve bu beni mutlu ediyor” diyor Patatuka. Geçmişi bugüne taşıyan Patatuka isimli kayığı neredeyse sahibiyle yaşıt. “Kayığın yaşı 60’ın üstü. Usta Niko Pirzola tarafından Ayvansaray’da yapılıp Ada’ya getirildi. Çocuktum o zamanlar, ama ilk yapıldığı günkü gibi güçlü olduğunu biliyorum teknemin.”
Patatuka’ya Adalıların saygıyla andığı “Kaya” lakaplı baba Zahariya ile anne Florya Boyacoplu çiftinin hikayesini de soruyoruz.
GÖKÇEADA’DAN BÜYÜKADA’YA…
“Anne tarafım beş kuşak Büyükadalı. Baba tarafım ise Gökçeadalı. Büyükadalılar balıkçılık ve keçecilik, Gökçeadalılar ise süngercilik yaptı. Gökçeada’da ‘Süngerci Ailesi’ olarak tanınırız. Babam Gökçeada’daki süngercilik işini bırakıp çok duyduğu Büyükada’ya gelir ve burada pastacılık öğrenir. Şu anki Büyükada Pastanesi’nin sahibi Hüseyin Bey o dönemler babamın çırağıymış. O anlardan kalma bir fotoğraf var; Babam ve Hüseyin Bey yaptıkları çok katlı bir pasta ile poz vermişler. Babam o zamanlar şimdiki Dolci denilen yerde fırıncılık ve pastacılık yapan Niko Mundi ile çalışmış. Adalarda çok iyi tanınırdı ‘Kaya’ lakaplı babam” diyor ve ekliyor:
“Babam Alman bir kadını sevdi ve peşinden gitti. Benim yurt dışı hikayem de öyle başladı. 1973’ten 2001’e kadar yurt dışında farklı ülkelerde balıkçılık yaptım. Zaman zaman annemi de yanımda götürdüm, hatta Adalıları da misafir ettim oralarda ama Büyükada’dan tamamen kopmadık. Annem çok severdi burayı ve benim kalbim de burada atıyor. 47 yaşımda Büyükada’ya döndüğümde her şey benim için eskisi gibiydi. Özlediğim ada yerinde duruyordu. Çocukluğumun adası da, döndüğümde beni karşılayan ada ve bugünkü ada da çok güzel. Ada hep adadır benim için. Adanın dokusu, kokusu, çocukluk anılarım, arkadaşlarım… Hepimiz buradayız ve bundan daha güzel bir şey olabilir mi?”
ESKİ ADA’DA PARAYA ÖNEM VERİLMEZDİ
Her ne kadar “Ada hep aynı ada” dese de Yani Prodromos Boyacoplu’nun önemli bir mesajı var: “Okuma yazmam dahi yoktu, okul yüzü görmedim. Ne öğrendiysem hayat bana öğretti. Yeri geldi elektrik kaynağı yaptım, gemilerde çalıştım hatta sıva yaptım. Adalılar olarak birbirimize hep kenetlendik, birbirimizi besledik. Kimimiz sanat, kimimiz zanaat yaptı. Üniversitelerde herkes okumazdı ama üretim vardı. Para yalnızca hayatta kalmak için bir araçtı. Tekneler de yalnızca ekmek teknesiydi, balık tutar ekmeğimizi kazanırdık. Ve mutluyduk. Paraya kıymet veren insanlar olmadık hiç. Rahmetli dedem ‘Başımı koyacak damım, çorbamı koyacak tasım bir de kıyak yoldaşım oldu mu başka bir şey istemem bu hayattan’ derdi. İnsanlar kendilerini bir toplayıp, her şeyin para olmadığını anlarlarsa her şey çok değişir, hayatlar da dünya da güzelleşir.”
“ADA GENİŞ BİR MOZAİK”
Rumu, Ermenisi, Musevisi, Türkü hepimiz Adalar’da kardeşlik ve barış içinde yaşıyoruz. Adalar geniş bir mozaik bu anlamda. Bu birlik ve beraberlik çok önemli, çok değerli. Bu değerleri dünyanın her tarafında yaşatmak gerek.”
“DENİZ BENİM HAYATIM”
“Deniz benim hayatım. Macerasıyla, heyecanıyla, dinginliğiyle, ekmek teknemle, her şeyiyle hayatım oldu” diyen Patatuka’ya denizdeki canlı hayatı da soruyoruz.
Adalar deniz ürünleri için çok zengin bir bölge. Denizin altı nimet dolu ve her mevsim balık var. Önemli olan bu zenginliği korumak, canlı hayatı bitirmemektir. Gırgırlarla başka şeylerle yok ediyorlar güzelim denizi. Buna dur demek lazım. Eskiden toplu midye katliamı yapılmazdı. Porsiyonluk midyeler çıkarılırdı denizden. Hangi müşteri neyi tercih eder bilirdik, ona göre az ve öz avlardık. Yatakları kurutmazdık. Ama şimdi öyle mi? Avlamak da sofralarda sunmak da değişti günümüzde. Eskiden kabuklugillere çok önem verilirdi; tarak midye, istiridye büyük ustaların elinden sofralarda yerini alırdı. Tutturamazsan bu işi yapamazdınız ama şimdi herkes yapıyor!”
Haber: Aysel Kılıç